İnorganik Bileşikler
1. Su
Su, canlı organizmaların temel yapıtaşıdır. Su, evrensel çözücü özelliği sayesinde birçok maddeyi çözerek hücre içi ve hücreler arası madde taşınmasını mümkün kılar. Bu sayede, organizmalarda kimyasal reaksiyonlar sorunsuz gerçekleşir.
Su molekülleri arasındaki hidrojen bağları, suyun kohezyon kuvvetini oluşturur; yani su damlacıklarının birbirine yapışmasını sağlar. Aynı bağlar, suyun farklı yüzeylere tutunmasını sağlayarak adhezyon kuvveti özelliğini ortaya çıkarır. Bu özellikler, suyun yüzey geriliminin yüksek olmasına ve bazı böceklerin su üzerinde yürüyebilmesine olanak tanır.
Suyun yüksek öz ısısı, yani ısıyı yavaş alıp vermesi, ani sıcaklık değişikliklerini dengelemeye yardımcı olur. Yani çevreden aldığı ısı çok olduğu halde kendi ısısı pek değişmez. Suyun bu özelliği sayesinde sıcaklık tutarlı bir şekilde dengelenir. Bu sayede canlıların ani sıcaklık değişikliklerinden olumsuz etkilenmesi azalır. Ayrıca, su donarken, birçok sıvıdan farklı olarak molekülleri birbirinden uzaklaşır; bu nedenle hacmi artar ve yoğunluğu düşer. Sonuç olarak büyük bir su kütlesinde, oluşan buz üstte yüzerken altta kalan su, balıklar vb. için yaşama alanı oluşturarak donma esnasında ekosistemin korunmasına yardımcı olur.
Ek olarak, suyun buharlaşma ve yoğunlaşma süreçleri, atmosferde ısı transferini düzenleyerek iklim üzerinde önemli rol oynar. Zira, sıvı halden gaza gale geçerken (buharlaşma) etraftan ısı alır. Bu da çevrenin soğumasına yardımcı olur. Tersi, yani su buharı soğuk bir havayla karşılaşırsa çevreye ısı vererek yoğuşma gerçekleşir. Yani bu demektir ki, yağışta hava ısınır; buharlaşmada soğur.
2. Asit, Baz ve Tuzlar
Suda çözüldüğünde hidrojen iyonu (H⁺) salarak çözeltinin asidik olmasına neden olan maddelere asit diyoruz. Genellikle -limondan aklınıza gelsin- ekşi tatları vardır ve mavi turnusol kağıdını kırmızıya çevirirler. Örneğin; sülfürik asit (H₂SO₄) ve hidroklorik asit (HCl) bu grupta yer alır.
Öte yandan, bazlar suda çözüldüklerinde hidroksit iyonu (OH⁻) veren bileşiklerdir. Acı tatları ve hafif kaygan dokuları -sabundan aklınıza gelsin- ile tanınan bazlar, kırmızı turnusol kağıdını maviye çevirir. Böylece, asit ile baz arasındaki farkı kolayca ayırt edebiliriz.
Bir çözeltinin asidik ya da bazik olup olmadığını anlamak ve ölçmek için içindeki serbest H⁺ iyonlarının miktarına bakarız; bu durum pH değeri ile ölçülür. pH değeri 7’nin altındaysa asidik, 7’nin üzerindeyse bazik, tam 7 ise nötr kabul edilir. Yani pH 0’dan 7’ye doğru gidildikçe asitlik artarken; 7’den 14’e doğru gidildikçe bazlık şiddetlenir.
Asit ve bazlar vücudumuzda da bir hayli önemlidir. Mesela, kanımızın pH değeri yaklaşık 7,4’tür; bu değerin 7’ye düşmesi ya da 7,8’e çıkması, iç dengeyi bozarak ciddi sağlık sorunlarına neden olabilir.
Asit ile baz bir araya geldiğinde nötralleşme tepkimesi gerçekleşir. Bu tepkimede asidin verdiği H⁺ iyonu, bazın ürettiği OH⁻ iyonu ile birleşerek su (H₂O) oluşturur; geriye kalan iyonlar ise birleşip tuz halini alır. Örneğin, HCl ile NaOH birleştiğinde sodyum klorür (NaCl) ve su ortaya çıkar.
Son olarak, tuz tüketimi de dikkat gerektirir. Vücudumuz için gereken miktarın altında tuz almak yorgunluk ve kan şekeri dengesizliklerine yol açarken, fazlası yüksek tansiyon, kalp-damar sorunları, böbrek rahatsızlıkları ve bağırsak iltihaplarına neden olabilir.
3. Minareller
Mineraller, vücudumuzda “sessiz kahramanlar” gibi görev yapar. Enerji vermezler ama yapıcı-onarıcı ve enzimlerin yapısına kofaktör olara katıldıkları için düzenleyici olarak yaşamsal işlevleri desteklerler. Özellikle kas kasılması, sinir iletimi ve kemik yapısı gibi hayati süreçlerde hep bu maddelerin varlığı şarttır.Neden dışarıdan almak zorundayız? Çünkü vücudumuz bu inorganik maddeleri üretemez. Üstelik fazla olan kimi minareller idrarla atıldığı için günlük belirli bir miktar almalıyız. Eksik olduklarında bazen hemen anlaşılmaz, ancak uzun vadede ciddi sıkıntılara yol açarlar. Yani özetle inorganik moleküller; sentezlenmez ve enerji vermezler. Hücre zarından da doğrudan geçebildikleri için sindirime uğramazlar.
- Canlılar tarafından üretilmediği için doğadan hazır olarak alınır.
- Enzimlerin yapısına katılarak düzenleyici olarak kullanılırlar.
- Hücre zarından geçebildikleri için sindirime uğramazlar.
- Enerji verici olarak kullanılmazlar
- Ozmatik basınç dengelenmesinde kullanılırlar.
- Canlılık için olmazsa olmazlardır.
İnsan Vücudunun Gereksinim Duyduğu Bazı Mineraller ve Görevleri
Vücudumuzun gereksinim duyduğu bazı mineraller ve görevlerini alt başlıklar halinde bulabilirsiniz:
- Görevleri: Hücre içi-dışı sıvıların su ve pH dengesini korur. Midedeki HCl (hidroklorik asit) yapımını destekleyerek sindirimi kolaylaştırır. HCl çok güçlü bir asittir, protein gibi besinleri parçalamamız için şarttır.
- Eksiklik: Sindirim zorlukları, iştahsızlık, büyüme geriliği; özellikle mide asidinde azalma sonucu gıdalar iyi sindirilemez.
- Kaynaklar: Sofra tuzu, süt, sebzeler, işlenmiş gıdaların çoğu (ama fazla tuz, tansiyonu yükseltebilir!).
- Görevleri: Protein sentezinde önemli yer tutan bazı amino asitlerde bulunur. Özellikle saç, tırnak ve cilt kalitesini arttırır.
- Eksiklik: Saç dökülmesi, cilt bozuklukları, tırnak kırılması ve yavaş uzama gibi sorunlar.
- Kaynaklar: Yumurta, et, baklagiller, kuruyemişler, soğan ve sarımsak.
- Görevleri: Tiroit hormonlarının yapısına katılır; metabolizma hızını ve vücut ısısını kontrol eder. Büyüme ve gelişmede kritik rolü vardır.
- Eksiklik: Guatr (tiroit bezinin şişmesi), halsizlik, kilo artışı, zeka ve büyüme gerilikleri.
- Kaynaklar: Deniz ürünleri, iyotlu tuz, süt.
- Görevleri: Kasların kasılması, sinir iletimi, protein-karbonhidrat metabolizması ve ATP (enerji) üretimi için gereklidir.
- Eksiklik: Kas krampları, yorgunluk, dikkat dağınıklığı, saçlarda dökülme, bazen de hafif depresyon belirtileri.
- Kaynaklar: Kakao, kuruyemişler, yeşil sebzeler, baklagiller.
- Görevleri: Sinir uyarılarının iletiminde ve kas kasılmasında etkilidir. Kan basıncı ve sıvı dengesini düzenler.
- Eksiklik: Düşük tansiyon, halsizlik, kaslarda kramp ve ritim bozuklukları.
- Kaynaklar: Sofra tuzu, et, süt ürünleri, çoğu işlenmiş gıda (aşırısı zararlı!).
- Görevleri: Hemoglobinin yapısında yer alır. Oksijenin akciğerlerden dokulara taşınmasını sağlar, böylece enerjik kalmamıza yardımcı olur.
- Eksiklik: Kansızlık (anemi), yorgunluk, uyuklama hâli, konsantrasyon eksikliği. Tırnaklarda beyaz lekeler, saç dökülmesi de görülebilir.
- Kaynaklar: Kırmızı et, sakatat (özellikle karaciğer), baklagiller, ıspanak gibi yeşil sebzeler.
- Görevleri: Kalp atışlarının düzenlenmesinden kas hareketlerine kadar geniş bir yelpazede görev yapar, sinir iletiminde sodyumla beraber çalışır.
- Eksiklik: Kas zayıflığı, kramplar, kalp ritim bozuklukları, yorgunluk, bazen mide bulantısı.
- Kaynaklar: Muz, avokado, patates, yeşil yapraklı sebzeler, turunçgiller.
- Görevleri: Kemik ve dişlerin temel yapı taşı. Kas kasılması, sinir iletimi ve kan pıhtılaşmasında da görev üstlenir.
- Eksiklik: Çocuklarda raşitizm, yetişkinlerde osteoporoz ve kemik zayıflığı. Dişlerin kolay çürümesi, kaslarda ağrı-kramplar da görülebilir.
- Kaynaklar: Süt ve süt ürünleri, yeşil yapraklı sebzeler, badem, kurubaklagiller, küçük balıklar (kılçığıyla yenilen sardalya gibi).
- Görevleri: Diş minesini sertleştirerek çürüme riskini azaltır. Kemik sağlığına da olumlu etkileri vardır.
- Eksiklik: Diş çürümelerinde artış, diş hassasiyeti. Kemiklerde hafif zayıflama.
- Kaynaklar: Florlu içme suları, çay, bazı deniz ürünleri.
- Görevleri: Enzimlerin yapısına katılır, bağışıklık sistemi ve yara iyileşmesi için olmazsa olmazdır. Hücre bölünmesinde de önemli rol üstlenir.
- Eksiklik: Bağışıklığın zayıflaması (kolay hastalanma), yaraların geç iyileşmesi, tat alma bozuklukları.
- Kaynaklar: Et, yumurta, kabuklu deniz ürünleri, kurubaklagiller, tam tahıllar.
- Görevleri: Kemik–diş yapısında kalsiyumla birlikte bulunur. Ayrıca ATP, DNA ve RNA moleküllerinin temel yapı taşıdır.
- Eksiklik: Enerji metabolizması bozulur, kaslarda ağrı, kemik zayıflığı görülebilir.
- Kaynaklar: Et, balık, süt ürünleri, yumurta, tam tahıllar, baklagiller.