Canlıların Sınıflandırılması
Çevremizi saran binlerce farklı canlı türünü anlayabilmek için onların adlarını düzenli ve tutarlı biçimde kayıt altına alırız. Bu düzenleme süreci, taksonomi adı verilen bilim dalının sorumluluğundadır. Buna ek olarak, canlıların birbirleriyle olan akrabalık derecelerini ve ortak özelliklerini ortaya koymaya çalışan disiplin ise sistematik olarak tanımlanır.
Geçmişte, sadece canlıların isimlerini not düşmek bile devasa bilgi arşivlerinin oluşmasına sebep olmuştur. Eğer keşfettiğiniz yeni bir türü tanımlamaz ve var olan düzen içinde ona yer açmazsanız, bu canlıya dair yapılan araştırmalar sıklıkla tekrarlanıp zaman kaybına yol açar. Ayrıca doğadaki çeşitliliğin farkına varmak ve her türün ekosistemdeki rolünü anlamak da ancak sistemli bir sınıflandırma sayesinde mümkündür.
Sizler de bu bilgileri öğrenirken, “Hangi canlı hangi aileye ait?” veya “Bu türün diğer türlerle akrabalık ilişkisi nedir?” gibi soruları rahatlıkla yanıtlayabilmek için iyi bir sınıflandırma bilgisine ihtiyaç duyarsınız. Bunu elde ettiğinizde, biyoloji bilimindeki pek çok konuyu daha net yorumlama fırsatı yakalarsınız.
- Dış görünüş ve yaşam ortamı gibi kolay gözlenebilen özelliklere odaklanır.
- Görev bakımından benzeşse bile, kökeni farklı olan (analog) organları ön plana çıkarır.
- Daha çok gözleme dayalı (nitel) verilerle şekillenir.
- Bilimsel isimlendirme bu yaklaşımda tercih edilmez.
- Tarihi değeri vardır ancak günümüzde yerini daha kapsamlı yöntemlere bırakmıştır.
- Canlıların anatomik, genetik ve embriyolojik verilerini birlikte değerlendirir.
- Benzer kökene sahip (homolog) organlar üzerinden akrabalık derecelerini ortaya koyar.
- Nicel (ölçüme dayalı) ve nitel verilerle zenginleştirilir.
- Bilimsel (Latince) adlandırma bu yöntemin temelini oluşturur.
- Modern biyolojide yaygın şekilde kabul gören sınıflandırma biçimidir.
Aristo, sınıflandırma tarihinin erken dönemlerinde, bitkileri basitçe “otlar, çalılar ve ağaçlar” diye ayırırken; hayvanları da “suda, karada ve havada yaşayanlar” şeklinde tasnif etmiştir. Bu yaklaşım, dış görünüme ve yaşam şekline bağlı olduğu için “yapay (ampirik) sınıflandırma” kategorisine girer. Örneğin uçabilen canlıların kanat sahibi olması onların aynı atadan geldiklerini göstermez; sadece benzer bir göreve sahip (analog) bir organın varlığına işaret eder.
Bilim ilerledikçe, artık canlıların DNA dizilimlerinden tutun da embriyonik gelişim aşamalarına kadar pek çok veri analiz edebiliyoruz. Böylece aralarında dış görünüşte büyük farklar olsa bile, aynı temel yapıya sahip (homolog) organlarla akrabalık ilişkileri netleşebiliyor. Örneğin insanın kolu ile balinanın yüzgeci farklı amaçlara hizmet etse de aynı kemik dizilimini taşıdığı için homolog olarak kabul edilir.
Sınıflandırmada Kullanılan Kategoriler
Canlıları ortak özelliklerine göre gruplarken, her biri belli bir “kategori” altında sınıflandırılır. Bu kategoriler tür, cins, aile (familya), takım (ordo), sınıf (classis), şube (phylum) ve âlem (kingdom) şeklinde sıralanır. En altta yer alan “tür” basamağına doğru inildikçe, canlıların birbirine benzeme oranı artar; üst basamaklara çıkıldıkça ise ortak özellikler azalır, çeşitlilik artar. Yukarıdan aşağıya gidildikçe görülecek durumları şöyle göstereyim:
- Animalia (Hayvanlar)
- Chordata (Omurgalılar)
- Mammalia (Memeliler)
- Carnivora (Etçiller)
- Felidae (Kedigiller)
- Panthera
- Panthera leo (Aslan)
- Panthera tigris (Kaplan)
Tür örneğine baktığınızda diğerlerinden farklı olarak isimlendirmede diğerlerinden farklı olduğu görülmektedir. Tür isimleri diğerlerinden farklı olarak iki kelimeden oluşur ve buna binominal (ikili) adlandırma denir. Binominal adlandırmada ilk kelime cins adını, ikinci kelime ise tanımlayıcı adı temsil eder. Bu iki kelime birleşerek tür adını oluşturur.