Psikoloji

Grup Düşüncesi (Groupthink)

Grup düşüncesi (Groupthink), kişilerin birlikte karar alma süreçlerinde eleştirel ve tarafsız düşünceden uzak kalarak fikir birliğine varıp yanlış kararlar almalarını ve bunu sürdürmelerini açıklayan bir olgudur.

Grup Düşüncesi Nedir?

Grup düşüncesi (İngilizce: Groupthink), bir grup içinde ortaya çıkan, eleştirel düşüncenin ve bireysel yaratıcılığın azalmasına neden olan sosyal bir fenomendir. Bu durum genellikle grup üyeleri arasındaki uyum ve uyumluluk talepleri, farklı bir görüş ortaya koyma veya alternatif çözümler önerme ihtiyacını azalttığı zaman ortaya çıkar.

Bu fenomen ilk olarak, Amerikalı sosyolog ve gazeteci William H. Whyte tarafından 1952 yılında George Orwell’in 1984 adlı romanındaki çiftdüşün (doublethink) tabirinden esinlenerek ortaya atılmıştır.

Whyte’dan tam yirmi yıl sonra Janis Irving, grup düşüncesinin temel ilkesini şu şekilde tanımlamıştır: “Grup içi politika oluşturmanın üyeleri arasında cana yakınlık ve birlik ruhu ne kadar fazlaysa, bağımsız eleştirel düşüncenin yerine grup düşüncesinin geçmesi tehlikesi o kadar büyük olur.”

Başka bir ifadeyle, kendinizi bir gruba ait hissettiğinizde ve o grubun üyeleri kolayca hemfikir olabilir. Bu durum, kendi “bağımsız eleştirel düşüncenizden” vazgeçerek, sizin de grup içinde kabul edilen düşünceyi benimseme olasılığınızı yükseltir.

Genel olarak bir grup ortamına girdiğimizde, bilinçsiz bir şekilde bazı fikirlerimizi kendimize saklama eğiliminde oluruz. Çünkü grup üyelerinin fikirlerimize karşı nasıl tepki vereceklerini veya bu fikirlerle ilgili tutumlarının ne olacağını bilemeyiz. Bu tür durumlarda sessiz kalırız ve söylenenleri onaylarız. Hatta göze çarpmamak adına onaylamadığımız düşüncelerde bile uzlaşmaya varırız.

Zaten böyle bir ortamda, farklı fikrimizin doğruluğundan da emin olamayız. Bu fikrin tartışılacağı bir ortamı açarak gruba ihanet etmek istemeyiz. Zaten hemfikir olan diğerlerinin aptal olmadığını düşünüyoruz, değil mi? Aslında bu son cümleyi Çiftlik Bank mağdurlarından da duyabilirsiniz.

Neden Tehlikeli?

Sonuç olarak, bir grup “zeki” insan, kendi fikrini sözde görüş birliğine uydurarak aptalca kararlar alır. Bu şekilde, her bir grup üyesinin normal koşullarda tek başına reddedeceği kararlar ortaya çıkar. Grup içinde bu şekilde davranan insan sayısı arttıkça felaket sonuçlar kaçınılmaz hale gelir.

Grup düşüncesi genel hatlarıyla aşağıdaki karakteristik özelliklere sahiptir:

  • Grup üyeleri birbirlerine bağlıdır.
  • Grup dışından gelen her türlü bilgi dışlanır.
  • Grup içinde genel olarak en doğru kararın alınacağına dair kesin bir inanç vardır.
  • Grupta farklı görüşleri olan kişilere gurup üyeleri tarafından ortak bir antipati beslenir.
  • Hemfikire varılmış fikirlere karşı olan grup üyelerine karşı gizli ya da açık bir grup baskısı uygulanır ve sürdürülür.
  • Grup içinde görülebilecek olası anlaşmazlıklar sansürlenir. 
  • Grup, üyelerinin daima fikirlerine katıldığı bir lider tarafından yönetilir.

Grup Düşüncesi Örnekleri

Amerikan Gizli Servisi (USSS), 1960 yılında komünizm karşıtı sürgün Kübalıları Fidel Castro’nun komünist rejimine karşı kullanmak amacıyla örgütlemeye başladı. Başkan Kennedy, göreve başladıktan iki gün sonra, Ocak 1961’de gizli servis tarafından Küba saldırısı planı hakkında bilgilendirildi.

Nisan 1961’in başlarında Kennedy ve danışmanları, Beyaz Saray’da kritik bir toplantı yaparak saldırıyı onayladı. 17 Nisan 1961’de, 1400 sürgün Kübalıdan oluşan bir tugay, ABD donanması, hava kuvvetleri ve CIA’nın yardımıyla Küba’nın güney sahilindeki Domuzlar Körfezi’ne çıkarma yaptı. Ancak plan beklenildiği gibi ilerlemedi.

İlk gün hiçbir gemi kıyıya ulaşamadı. Ardından gelen iki gemi Küba Hava Kuvvetleri tarafından batırıldı. Diğer iki gemi ise geri dönmek zorunda kaldı. Çıkarma yapan tugay, yaklaşık 24 saat içinde Castro’nun ordusu tarafından tamamen kuşatıldı ve üçüncü gün sonunda hayatta kalan 1200 savaşçı savaş esiri kampına götürülerek hapsedildi.

Domuzlar Körfezi Çıkarması, sadece Kennedy dönemi değil, tüm Amerikan dış politikasının en büyük başarısızlıklarından biri olarak kabul edilir. Ancak gerçek şaşırtıcı olan, çıkarma planının beklenen şekilde gitmemesi değil, bu kadar absürt bir planın uygulanmaya konulmuş olmasıdır.

Çünkü çıkarma için ideal görünen varsayımların hepsi yanlıştı. Örneğin, Küba Hava Kuvvetleri’nin gücü tamamen küçümsenmişti. İşler yolunda gitmezse, 1400 sürgün Kübalı tugayı Escambray Dağları’na saklanacaktı diye düşünülmüştü.

Ancak Küba haritasına baktığınızda, kaçış yerinin Domuzlar Sahili’nden 150 kilometre uzakta olduğunu ve arada geçilmez bir bataklık bölgesi olduğunu görebilirdiniz. Kennedy ve danışmanları, o zamana kadar bir Amerikan hükümetinde bir araya gelen en zeki insanlardı. Nasıl bu kadar büyük bir başarısızlık planlayabilmişlerdi?

Aslında olumsuz düşünceleri değerlendirmek yerine, olumsuz fikri olanları dışlamışlardı. Psikoloji profesörü Irving Janis, benzer birçok başarısızlığı incelemiş ve hepsinin ortak bir noktasının olduğunu belirtmiştir:

Bir şeye adanmış bir grup üyeleri, farkında olmadan illüzyonlar yaratarak bir “birlik ruhu” geliştirir. Öyle ki, bu illüzyonlara zarar gelmeyeceğine inanırlar ve liderleri (bu durumda Kennedy) ve grup planının başarılı olacağına dair düşüncelerle tepki verirler.

Bunun yanı sıra oybirliği illüzyonu da vardır: “Diğer herkes aynı fikirdeyse, farklı düşüncem yanlış olmalı.” gibi bir düşünceye kapılırlar. Sonuç olarak, zarar veren bir oyunbozan olmaktan kaçınırlar ve fikir birliğine dahil olmaktan memnuniyet duyarlar. Endişeler, gruptan dışlanma riskiyle sonuçlanabileceği için göze alınan bir risk değildir.

28 Ocak 1986 sabahı, Challenger uzay mekiği kalkıştan 73 saniye sonra patladığında tarihler gösteriyordu. Yapılan araştırmalar sonucunda, bir dizi kötü kararın yedi astronotun ölümüne yol açtığı ortaya çıktı.

Fırlatmadan bir gün önce, katı roket iticileri üreten Morton Thiokol şirketinin mühendisleri, contaların 53 Fahrenheit derecenin altındaki sıcaklıklar için tasarlanmadığını biliyorlardı ve NASA’daki uçuş yöneticilerini, o sabahki donma sıcaklıklarında takviye roketlerindeki O-ring contalarının başarısız olabileceği konusunda uyardı.

Ancak NASA personeli, uzmanlık alanı olan mühendislerin sunmuş olduğu bilimsel gerçekleri önemsemedi ve grup düşüncesinin kurbanı oldu. Uçuş hazırlığı gözden geçirenler, Morton Thiokol’un itirazlarından bahsetmediler ve alt düzey NASA yöneticilerinden fırlatma için onay aldılar, böylece Mekik planlandığı gibi fırlatıldı. Ancak sonuç bir felaketti.

Kendinizi güçlü bir görüş birliği olan, kendini adamış gruplar içinde bulduğunuzda, fikrinizi dile getirin, duymak istemeyenler olsa bile. Dile getirilmeyen varsayımları araştırın. En kötü durumda, grup içinden dışlanma riskiyle karşılaşabilirsiniz.

Eğer bir grup yönetiyorsanız, o zaman birine “şeytanın avukatı” rolünü vermek önemlidir. Bu kişi, ekibin en sevileni olmayabilir, ancak ekibin en hayati rolünü üstlenecektir. Ayrıca sonucu aşırı derecede etkilemekten kaçınmak için grup toplantılarından mümkün olduğunca uzak durmaya çalışın. Çünkü sizinle hemfikir olmak isteyen insanlar, gerçek düşüncelerini sansürleyebilirler.

Kaynak:
➡️ Janis, Irving L.: Groupthink: Psychological Studies of Policy Decisions and Fiascoes, Cengage Learning, 1982.
➡️ Wilcox, Clifton: Groupthink, Xlibris Corporation, 2010.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu