Akış teorisi aslında çok da yabancı olmadığımız ve illa ki tecrübe etmiş olabileceğimiz olayları açıklamaktadır. İnsanların başka hiçbir şeyin önemi yokmuş gibi bir faaliyete dahil olup kendilerini kaptırdıkları durumlarda gözlemlenir.
Akış Teorisi
Çocukken arkadaşlarınızla sokakta oyun oynarken kendinizi kaptırdığınız anları hatırlayın. Hava kararır, akşam olur ve derken annelerimiz bizi eve çağırırdı. Ama zamanın nasıl geçtiğini anlamak bir yana o keyif aldığımız oyunlarımızı bırakasımız gelmezdi. Üstelik sabahtan akşama kadar oynayıp, iyice yorulmuş olsak dahi asla yetmez ve daha fazla oynamak isterdik.
İşte tam da bu durumları anlatır akış teorisi, zira içine daldığımız hayali bir deniz oluşur ve burada birazcık biz yüzerek, çokça da denizdeki dalgaların bizi iterek sağladığı hareketle kendimizi dışarıdan soyutlarız.
Bizler sokakta saatlerce oyun oynarken farkında olmadan oluşan bu akışın içine girer ve önemli bir uyarıcı olmadığı sürece de akıştan çıkamazdık. Kimi zaman bu uyarıcı havanın kararması olabilirken kimi zaman da annemizin bizleri çağırması gibi sebepler olabiliyordu. Yani iş bu haddeye gelinceye kadar motivasyonumuz ve dikkatimiz bir noktaya odaklanır kalırdı.
Kişi bir şeye (işe, oyuna, müziğe, spora, ibadete vb.) o kadar çok odaklanır ve motive olur ki o şey dışındaki uyarıcılar sönük kalır. Örneğin bilgisayarda oyun oynamak olsun, proje olsun acıktığımızı dahi fark edemememizin veyahut tuvalet ihtiyacımızı bile ertelememizin yegane sebebi de oluşan akışa girip “öz farkındalığımızı” yitirmektir.
“Mihaly Csikszentmihalyi”
Akış teorisi, 1975 yılında Mihaly Csikszentmihalyi‘nin (Okunuşu: Mihayi Çiksentmihayyi. Okunuşunu dinlemek için tıklayın) pek çok farklı meslek grubunda yer alan insanlarla yaptığı görüşmeler ve bu görüşmelerden edindiği izlenimlerin derlenmesi sonucunda ortaya çıkmıştır.
Csikszentmihaly, akış olayını ilk olarak işini tutkuyla yaparken kendini kaybeden sanatçıları görünce fark etti. Bilhassa ressamların işlerini büyük bir tutku ile yaparken kendinden geçip yemek, su ve uyku gibi en temel ihtiyaçlarını dahi gidermeyi unutup “Öz farkındalıklarını” kaybetmesinden etkilenmişti.
Sonrasında yaptığı çeşitli gözlemler sonucunda da akış teorisinin ana hatlarını belirlemiştir. Şimdi gelelim zurnanın zırt dediği yere; akış teorisi nasıl oluşur veyahut oluşturulabilir mi? Sorularını irdelemeye…
Pekala oluşmuş bir akışa adapte olarak akıştan yararlanılabilir. Mesela zevkle izleyicisi olduğunuz bir futbol maçına dahil olup oyunun akışında kendinize bir yer bulabilirsiniz.
Gelgelelim yaşamımızda pek çok şeyi bireysel bir pencerede tecrübe ediyoruz. İlk defa yaptığımız şeyler sıklıkla olmakta ve bunlarla girdiğimiz tepkimeler kişiden kişiye değişmekte.
Csikszentmihaly, akış kuramını kendi içerisinde eğitim, müzik, spor, din ve oyun gibi çeşitli kategorilere ayıtmakta. Örnek olarak bilgisayar oyunlarında oluşturulan akışla, akış teorisi nasıl oluşturulur sorusuna elimden geldiğince cevap vermeye çalışacağım.
Bilgisayar Oyunlarında Akış Teorisi
Türlü türlü çeşitleriyle yedisinden yetmişe çoğu kişinin hayatında yer edinmiş olan bilgisayar oyunlarının olmazsa olmazlarından biri iyi kurgulanmış bir Akış’tır. Akışı iyi kurgulanmamış oyunlar, bu oyunları oynayacak kişileri cezbedemezler ve gereken içsel motivasyonun oluşturulması iyice zorlaşır.
Oyuncunun içsel motivasyonunu, oyunun zorluk ve oyuncunun yetenek seviyesi arasındaki dengeyle oluşturabilirsiniz. Tecrübe ettiğiniz üzere pek çok oyun kolay bir başlanıç seviyesiyle başlayıp, oyunun kuralları ve oyunda kullanılacak hereketlerin öğretilmesiyle de kolaydan zora doğru bir ilerleme göstermektedir.
Adım adım bir ilerlemeyle zorluk ve yetenek dengesi oyunun içerisindeki ödüllendirme sistemiyle birleşerek oyuncuda içsel motivasyonun ortaya çıkmasını sağlar.
Her ne kadar oyunun tasarımı, grafikleri veya ödüllendirme sistemi çok iyi olsa da, nasıl oynanılacağı öğretilmeden, yani kolaydan zora giden bir akış kurgulanmamışsa, oyuncunun içsel motivasyonunu yüksek tutup, oyunun devamlı olarak oynatılması zorlaşır.
Kurgusu iyi tasarlanmış bir oyuna ilk başladığınız zamanlar oyun basit, öğretici ve kolaydır. Bu yüzden birçok oyun ilk başta ne yapılması gerektiğini ve nasıl yapılacağını oyuncuya yönergeler ile tarif eder. Bu durum akış oluşturmanızda size yardımcı olur ve oyunu iyi oynamanız günbegün otomatik bir hal alır. Bu otomatik hal bazı kişilerde öyle bir seviyeye varır ki kişiyi rakipsiz kılacak yetkinliğe eriştirir.
Örnek olarak Pro Evoluation Soccer oyununu verelim. Oyun ilk kez karşılaşılan durumlarda çeşitli direktifler vererek neler yapılacağını söyler, nasıl oynanması gerektiğini öğretir. Böylece oyuncu oyuna alışarak gittikçe iyi oynamaya başlar ve neler yapılacağını ezberden bilir hale geliriz.
Eğer oyun başlangıçta zor olursa veyahut nasıl oynanacağını öğretmezse oyuncu oyunun nasıl oynandığını çözemez ve gerekli yetkinliğe erişemez. Oyun giderek sıkıcı bir hal alır. Tabiri caizse dalgaya karşı bir yüzme gerçekleşir.
Sevdiğimiz işlerde olsun sevmediğimiz işlerde olsun genel olarak bu durum görülmektedir. Yetkinliğe erişeceğimiz bir akış oluşturduğumuzda yaptığımız şeyleri tutkuyla, zevkle yüksek bir motivasyonla yaparız. Aksi takdirde tam tersi bir durum ortaya çıkar.
Akış teorisi der ki; yaptığımız şeyleri keyif alarak yaparsak, keyif aldığımız şeyleri yapmayı tercih edersek ya da herhangi bir şeyi akış oluşturarak yaparsak o şeylerde çok daha başarılı oluruz.
Akış, denizde dalgayla beraber yüzmek gibidir. Siz yüzdükçe ilerlerken oluşan dalga ile hareketiniz daha da hızlanır ve bir nevi katalizör görevi görür. Akış ile öyle bir yetkinliğe ulaşılır ve yetkinlikle öyle bir akış oluşturulur ki kişi kendini kaptırır ve yemek yemek, tuvalete gitmek gibi en temel ihtayaçları bile erteler hatta unutur.
Bir yanıt yazın