PsikolojiSafsatalar

Doğrulama Yanlılığı: Neden Fikirlerimize Körü Körüne Bağlanırız?

Kendi inanç ve düşüncelerinizi destekleyen bilgilere doğal olarak meyilli olmaktayız; doğrulama yanlılığı olarak adlandırılan bu yaygın psikolojik fenomeni, yazımızda detaylarıyla beraber irdeleyeceğiz.

Doğrulama Yanlılığı Nedir?

“İnsanların en iyi becerdiği şey, yeni bilgileri var olan görüşler işler durumda kalacak şekilde filtrelemektir.”

Warren Buffet

Doğrulama yanlılığı (İngilizce: Confirmation bias), insanların kendi inanç ve varsayımlarını destekleyen bilgilere eğilimli olmaları ve bu tür bilgilere daha fazla önem atfetmeleri olarak tanımlanan psikolojik bir fenomendir. Bu yanlılık, insanların karşıt görüşleri veya kanıtları görmezden gelmelerine, küçümsemelerine veya hatalı yorumlamalarına neden olabilir.

Bu yanılgı, insanların kendi düşüncelerinin doğruluğunu koruma ve sürdürme isteğinden kaynaklanır. Haliyle, insanlar mevcut inançlarını destekleyen bilgileri arar, kabul eder ve hatırlar, diğer yandan mevcut inançlarını sorgulayan veya çürüten bilgilere şüpheyle yaklaşır. Bu süreç, bilinçli veya bilinçsiz olarak gerçekleşebilir.

Doğrulama Yanlılığına Karşı Ne Yapmalıyız?

“Sırf onları görmezden geldiğimiz için hakikatler ortadan kalkmaz”

Aldous Huxley

Doğrulama yanlılığının neden olduğu tehlikenin farkında olan Charles Darwin, nevi şahsına münhasır bir alışkanlık edinmiştir. Darwin, edindiği gözlemleri teorileriyle çeliştiği zaman bunları daha da ciddiye alıp her daim yanında taşıdığı not defterine yazardı. Teorileriyle çelişen gözlemlerini yarım saat içinde not etmeye zorlar asla işini sonraya bırakmazdı. Zira insan beyninin doğrulanmayan kanıtları otuz dakika sonra aktif olarak unuttuğunu bilirdi.

Farkındalık ve eleştirel düşünme becerilerini geliştirerek doğrulama yanlılığının etkisini azaltmak mümkündür. Zira doğrulama yanlılığı eğilimine karşı bitmek bilmez bir savaşın olduğunu unutmamak gerekir. Nihai bir son yok. Dogmalarınızda, dünya görüşünüzde, düşüncelerinizde, yatırımlarınızda, evliliğinizde, kısacası konu monu fark etmeksizin her yerde karşınıza çıkacaktır.

İşe yarayan bir görüş illa ki hatırlanacaktır. Ancak, Darwin’in yaptığı gibi aksi görüşleri en güçlü halleriyle tartmak, beyin için bir çeşit egzersiz olacaktır. Fikirlerinize ölümüne bağlı kalmayın, sık sık onları öldürmeyi deneyin. Cenap Şahabettin‘in meşhur sözü bu konuya oldukça uygundur:

Niçin mi fikir değiştiriyorum? Çünkü ben fikirlerimin sahibiyim, kölesi değil. Fikirlerime karşı hiçbir taahhüdüm yoktur: İster değiştiririm, ister muhafaza ederim.

Cenap Şahabettin

Yanlışlamaya Çalışmak

Yapılan bir deneyde, profesör öğrencilerine 2-4-6 şeklinde bir sayı sıralaması vermiştir. Öğrencilerden sıralamanın dayanağı olarak kullanılan kuralı bulmaları istenmiştir. Deneye katılanlar sıralamada bir sonraki sayıyı söyleyecekler, profesör de verilen cevaplara “kurala uygun” ya da “kurala uygun değil” şeklinde değerlendirme yapacaktı. Denekler istedikleri kadar sayı söyleme haklarına sahip olsa da kurala dair sadece tek bir tahmin hakları vardı.

Deneklerin çoğu “8” dedi, profesör “kurala uygun” diye yanıt verdi. Öğrenciler, emin olmak için, “10”, “12” ve “14” de dediler. Profesör bu sayıların “kurala uygun” olduğunu söyledi. Bunun üzerine öğrenciler basit bir sonuçta karar kıldılar: “O zaman kural şudur: Son sayının üzerine 2 ekle.” Profesör hayır anlamında başını salladı ve: “Hayır, kural bu değil.” dedi.

Yalnızca uyanık bir öğrenci soruya farklı yaklaştı, “4” sayısını denedi. Profesör “kurala uygun” olduğunu söyledi. “7?” “Kurala uygun. “Öğrenci bir süre daha değişik sayılar denedi: “Eksi 24”, “9”, “eksi 43”. Belli ki bir fikri vardı ve bu fikrin yanlışlığını kanıtlamaya çalışıyordu.

Artık karşıt örnek bulamadığında fikrini açıkladı: “Kural, her sayının bir önceki sayıdan daha büyük olması.” Profesör kağıdın arkasını çevirdi ve deneklere gösterdi. Orada yazan kural tamtamına bu uyanık öğrencinin verdiği cevaptı.

Peki bu zeki öğrencimizi diğerlerinden ayıran neydi? Diğerleri sadece teorilerini doğrulamaya uğraşırken o öğrenci teorisinin yanlışlığını kanıtlamaya çalışıyordu.

Ancak şu da bir gerçek ki, bir kuram ne kadar muğlaksa, doğrulama yanlılığı da o derece güçlüdür. “İnsanlar iyidir” fikriyle yaşayan biri, bu kuramına elbette ki yeterli doğrulama bulacaktır. Keza “İnsanlar kötüdür” fikriyle yaşayan biri de yeterli sayıya ulaşacaktır.

Astrologlar da bu prensip doğrultusunda hareket eder. İfadeleri o kadar muğlaktır ki doğrulamaları mıknatıs gibi çekerler ve kurbanlarını Barnum etkisi içine atar: “Gelecek haftalarda sevineceğiniz bir şeyler olacak” ya da “Üç vakte kadar birisi hayatından çıkacak” Üç vakit ne demek? Sevineceğiniz şeyler ne demek? Neye göre seveceksiniz; altın mı, karşı cins mi, sınavlarda başarı mı?

Bu durumun gıcık tarafı ise doğrulama eğiliminin bilinçsiz bir şekilde kalmasından doğuyor. Özellikle internet sayesinde aynı düşünenlerle bir araya gelmemiz kolaylaşmıştır. Algoritmalarla kendi fikirlerimizi destekleyen bilgilere, yorumlara, kişilere kolayca ulaşıyoruz. Ancak, karşı fikirler ekranımıza hiç düşmüyor. Aynı düşünenlerin bulunduğu sanal toplulukları benimsiyor ve giderek bunlara daha uyumlu olarak hareket ediyoruz. Yankı odası olarak adlandırılan bu durum nedeniyle, topluluklardaki doğruluma eğilimi daha da güçleniyor.

Doğrulama yanlılığı, fikirlerimize ve inançlarımıza sıkı sıkıya bağlı kalmamıza neden olan zihinsel bir tuzaktır. Bu yanlılık, insanların objektif gerçekleri göz ardı etmelerine, taraflı düşünmelerine ve hatta topluluklar arasında polarizasyona neden olabilir; bu nedenle, düşüncelerimize eleştirel bir gözle bakarak ve farklı perspektiflere açık olarak bu yanlışın etkisini azaltabilir ve daha sağlıklı ve doğru kararlar alabiliriz.

Kaynak:
➡️ Cenap Şehabettin – Tiryaki Sözleri
➡️ Taleb, Nassim Nicholas: The Black Swan, Random House, 2007, S. 58

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu