PsikolojiSosyal Yaşam

Kırık Cam Teorisi: İlk Tepkinin Önemi

Bir şehirde dolaşıyorsunuz; belki günlük işlerinizi hallediyorsunuz, belki de sadece etrafa bakıyorsunuz. Birden, gözünüz, bir penceresi kırılmış eski bir binaya takılıyor. Etrafına bakıyorsunuz ve daha fazla kırık cam, grafitti ve belki de çöpler görüyorsunuz. İçinizde belki bir rahatsızlık belki bir endişe beliriyor. Bu bölge güvenli mi acaba diye düşünmeye başlıyorsunuz. İşte bu his, “kırık cam teorisi” olarak bilinen sosyolojik bir teorinin tam da kalbinde yatan bir durumdur.

Teori, küçük düzensizliklerin ve vandalizm olaylarının, toplumda daha büyük suçlara yol açabileceği fikrini ifade eder. Peki, bu teori nasıl ortaya çıktı ve gerçekten etkili bir şekilde suç oranlarını azaltabilir mi?

Kırık Cam Teorisi Nedir?

Bir toplumun düşüşü, genellikle küçük ayrıntılarda başlar.

Dante Alighieri

Kırık cam teorisi (İngilizce: Broken windows theory), gözle görülür düzensizlik ve yanlış davranış belirtilerinin önlenmediği durumlarda, daha fazla düzensizliğe ve yanlış davranışa teşvik edeceğini ve bunun da ciddi suçlara yol açacağını ifade eden metaforik bir kavramdır.

Bu teori, özellikle küçük suçların ve kötü eylemlerin, daha büyük ve ciddi suçların gerçekleşme olasılığını arttıracağını söyler. Adını ise, bir binanın veya evin penceresinin kırılmasından alır. Eğer bu durum düzeltilmezse, sağlam tek bir pencere kalmayıncaya kadar hepsinin kırılacağını söyler.

Haliyle bu durum, küçük suçların ve düzensiz davranışların, daha ciddi suçların ortaya çıkma olasılığını da arttıracaktır. Yani bu demektir ki, küçük suçlar ve düzensizlikler (kırık camlar), daha büyük suçların önünü açacaktır.

Toplumun küçük ihlallere karşı duyarsız kalmaya devam etmesi durumunda da, suç ve düzensizlik giderek ivmelenerek yayılacaktır. Zira bu küçük suçlar ve düzensizlikler, çevrenin bakımsız ve ihmal edildiği izlenimini yaratır. Bu da suçlulara yaptıklarının yanına kar kalacağı gibi bir izlenime neden olur.

Kırık cam teorisine göre, kamu düzeninin korunması ve küçük suçların önlenmesi, toplumda daha büyük suçları önleyecektir.

Teori Nasıl Ortaya Çıktı?

Kırık cam teorisi ilk olarak, James Q. Wilson ve George L. Kelling tarafından 1982’de yazılan bir makalede tanımlanmıştır. Makale, “The Atlantic Monthly” adlı bir dergide “Broken Windows” başlığıyla yayınlanmıştır.

Teoriye göre, bir mahalle ne kadar zengin ya da fakir olursa olsun, bir kırık pencere, yakında çok daha fazla kırık pencereye yol açacaktır. Yani, onarılmamış bir kırık pencere, kimsenin umursamadığı bir sinyaldir ve bu nedenle daha fazla pencere kırmanın hiçbir maliyeti yoktur. Haliyle oluşan bu düzensizlikle “Cam kırıcılar” davranışlarından bir beis görmeyecektir.

Düzensizlik sonrasında oluşan atmosfer, vatandaşlar arasında korku düzeyini artırır. Bu da insanların toplumdan uzaklaşmasına ve sosyal kontrolün azalmasına yol açar. Bu durum, seyirci kalma etkisi gibi birçok olayın nedenlerine yol açabilir.

Bu teorinin temelinde, suçun yayılmasının önlenmesinin, büyük suçları çözme yerine küçük düzensizlikleri ve suçları önlemeye odaklanılması gerektiği fikri vardır.

Çalışmalarını Stanford Üniversitesi psikoloğu Philip Zimbardo‘nun daha önceki araştırmalarına dayandıran bu ikili, yaptıkları deneyle bu fikirlerini test etmişlerdir.

Zimbardo, suç oranının yüksek ve refah düzeyinin düşük olduğu Bronx ile tam tersi bir durumda olan Palo Alto bölgelerine “1959 model Oldsmobile” arabalarından birer tane park etmiştir. Her iki araç da benzer koşullarda bırakılmıştı; plakaları yoktu ve kaputları açıktı. Ayrıca, olan bitenleri izlemek için gizli kameralar da yerleştirilmişti.

Bronx’taki araç üç gün içinde tamamen yağmalanmıştır. Palo Alto’daki araca ise bir hafta boyunca kimse dokunmamıştır, ta ki Zimbardo ve iki öğrencisi aracın yanına gidip çekiçle arabanın camını kırdıkları ana kadar. İlk darbe indirildiği anda çevredeki insanlar da olaya dahil olmuştur. Ardından araç, Bronx’takine benzer bir kaderi daha acı bir şekilde yaşamıştır.

Kelling ve Wilson’un buna benzer durumlardaki argümanı, düzensizliğin ve küçük suçların kontrol altına alınmasının, daha ciddi suçların meydana gelmesini önleyeceği yönündedir. Bu teori, özellikle polis taktikleri ve şehir yönetim stratejilerinde önemli bir etkiye sahip olmuştur.

Kırık Cam Teorisinin Kullanımı

Bir kırık camı onarmamak, diğerleri kırılana kadar beklemektir.

Anonim

Kırık cam teorisi, suç oranlarının yükseldiği dönemlerde etkisini göstermiştir. Özellikle politikacılar, büyük suçları önlemenin ve azaltmanın bir yolu olarak küçük suçlarla etkili bir şekilde mücadele aracı olarak kullanmışlardır.

Bunun yanı sıra, maliyet açısından oldukça ekonomik olması, sürecin hızlanmasına katkı sağlamıştır. Bu teorinin en tanınmış örneği, “New York Belediye Başkanı” Rudolf Giuliani ve “Polis Komiseri” William Bratton tarafından benimsenmiş ve başarılı bir şekilde uygulanmıştır, bu da haliyle kırık cam teorisinin popülerleşmesini sağlamıştır.

Bratton, 1990-1992 yılları arasında New York City transit polis şefi olarak bu teoriyi başarıyla uygulamıştır. Sivil kıyafetli memurlardan oluşan ekipler, bilet almadan turnikelerden atlayarak geçenleri yakalamakla görevlendirmiştir. Bu tür suçlarla mücadele arttıkça, metroda işlenen her türlü suçta önemli ölçüde bir azalma görülmüştür.

Bratton, 1994 yılında New York City polis komiseri olarak görev yaptığı dönemde, “Yaşam Kalitesi Girişimi” adını verdiği kırık camlara dayalı bir programı başlatmıştır. Bratton’un görev süresi boyunca, New York’ta suçlar neredeyse %40 oranında azalmış ve cinayetler yarı yarıya azalmıştı.

Bir röportajında “Suçlarla bu kadar etkin bir şekilde mücadele etmeyi nasıl başardınız?” sorusuna Giuliani, şu şekilde cevap vermişti:

“Metruk bir binayı hayal edin. Binanın camlarından sadece bir tanesi bile kırılsa, eğer o camı hemen tamir ettirmezseniz, çok kısa bir sürede oradan geçen herkes taş atarak binanın tüm camlarını kırar. Ben ilk cam kırıldığında hemen tamir ettirdim. Diyelim ki birisi bir elektrik direğinin yanına veya bir binanın köşesine bir çöp poşeti bıraksın. Eğer o çöpü hemen oradan kaldırmazsanız, oradan geçen diğer insanlar da çöplerini oraya bırakır ve çok kısa bir süre içinde orada büyük miktarda çöp birikir. Ben o ilk çöp poşetini hemen kaldırttım.”

Ciddi suçları, daha uzun bir olaylar zincirinin sonucu olarak gören bu anlayış, suçun düzensizlikten kaynaklandığını ve düzensizliğin ortadan kaldırılması durumunda bu tür olayların meydana gelmeyeceğini ifade eder.

Yaygınlaşan düzensizlik, bölgenin güvenli olmadığına dair inançları güçlendirerek vatandaşların zihninde korku izlenimi oluştururken, topluluk düzenine fayda sağlayan davranışlardan geri çekilmeye neden olan “sosyal kontrolleri” zayıflatmaktadır. Bu durumda, süreç kendini besleyen bir döngüye dönüşerek, düzensizlik suça, suç ise daha fazla kargaşaya ve suça yol açarak giderek büyümektedir.

İnsanların ortak olarak paylaştığı kaynaklarda bu durum daha sık bir şekilde görülebilmektedir. Diyelim ki bir şehir parkı var ve parkın bakımı için belirlenen bütçe, parkın düzgün bir şekilde bakımını yapmak için yeterli olmasın.

Bu, aynı zamanda kamusal mülkiyet trajedisi teorisinin bir örneği olmaktadır, çünkü park en nihayetinde herkesin sorumluluğunda olan kamusal bir maldır.

Parkın bakımının ihmal edilmesi ve kimse tarafından bu sorunun irdelenmemesi sonucu, giderek çöpler toplanmamaya, ağaçlar ve çimler düzgün bir şekilde bakılmamaya ve parktaki ekipmanlar (örneğin, banklar, oyun alanları, yürüyüş yolları) bozulmaya başlar.

Bu durum devam ettikçe, yani parktaki düzensizlik ve bakımsızlık arttıkça, parkı ziyaret eden insanlar, parkın bakımsız bir alan olduğunu ve bu nedenle çöplerini orada bırakmanın veya parkın ekipmanlarını kötüye kullanmanın kabul edilebilir olduğunu düşünebilirler.

Haliyle kırık cam teorisi devreye girecektir, çünkü küçük bir düzensizlik (parkın bakımsızlığı) daha büyük bir düzensizliğe (parkın ekipmanlarının kötüye kullanılması ve çöplerin bırakılması) yol açmaktadır.

Bu yaklaşımın etkinliği, aynı zamanda onun uygulama şekline de bağlıdır. “Broken Windows” makalesi, kriminoloji tarihinde en çok alıntı yapılan makalelerden biri olmasına rağmen, yanlış uygulanabileceğine de dikkat çekilmektedir.

Uygulama “sıfır toleranslı” polislik politikalarına dönüşebilir ve bu da polis görevinin kötüye kullanılması şikayetlerinde artışa neden olabilir. Haliyle teorinin doğru anlaşılması ve uygun bir şekilde uygulanması da bir o kadar önemlidir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu