Kişisel Gelişim

Faydasız Bilginin Gerekliliği

Faydasız bilginin gerekliliği, ilk bulunduklarında pek bir anlam ifade etmeyen, belirli bir dönem insanlara yararı olmayan bilgilerin sonrasında yararlı olacak şeylere öncülük edecek birikimi oluşturması olarak tarif edilebilir.

Faydasız Bilginin Gerekliliği Ne Anlama Gelir?

Okul sıralarında duymaya alıştığımız “İyi de öğretmenim bu matematik bizim günlük hayatta ne işimize yarayacak ki?” sorusunun da ötesindeki durumlara bir nevi cevap vermektedir. Öncelikle blinmesi gereken bir şeyi hatırlatmakta fayda var;

Bilimsel gelişmelerin sonucu olarak ortaya çıkacak sonuçların, gündelik hayatla paralel gidecek gibi bir zorunluluğu olmadığı gerçeği. Örnek vermek gerekirse; herhangi bir matematik teoriminin ispatını yapan bir insanın bunu roket bilimi için kullanması gibi bir amacı olmak zorunda değil. Tamamiyle “Canı istediği için yapmak” diye tabir edebileceğimiz bir durum içinde olabilir. Keşfedildiğinde pek bir anlam ifade etmeyen şeyler olabilir. Sonrasında, çok sonrasında, belki de yüz yıl sonrasında, bu şeyler insanlığa faydalı olacak birtakım şeylere dönüşebilir.

Canı istediği için yapan, salt bir meraktan oluşan arzuyla dolan kaşif, yıllar sonrasına sihirli bir değnek dokunuşu sağlamış olabilir.

“Modern çağımızın ve geleceğin dünyasının ilerlemesi, yalnızca teknik uzmanlığa değil, aynı zamanda engelsiz merak ve mevcut pratik düşüncelerin aksine, akıntıya karşı kulaç atmanın faydalarına ve zevklerine de bağlıdır.”

Robbert Dıjkgraaf

Faydasızlığın Çıkış Noktası

Princeton’daki İleri Araştırmalar Enstitüsü’nün meşhur kurucusu ama daha çok Albert Einstein‘ın Amerika Birleşik Devletleri’ne gelmesine bizzat yardımcı olmasıyla tanınan Abraham Flexner, ilk kez 1939 yılında Harper‘s dergisinde yayınlanan “The Usefulness of Useless Knowledge”, Türkçesiyle; “Faydasız Bilginin Faydası” makalesinde bilimsel araştırmalarda görülen değişik bir paradokstan bahsediyor;

Bilimsel araştırma için ayrılan fonun gittikçe daraltılması nedeniyle eldeki kaynakların, mevcut bir değere sahip ürünler ortaya çıkarmak amacıyla giderek daha fazla uygulamalı veya pratik sonuçlara yönlendirilmesi anlamına geldi. Böyle bir senaryoda, eldeki fonun en doğru şekilde tabiri caizse israfı ortadan kaldıracak şekilde kullanmak ve acil gereksinim olan şeyleri ortaya çıkarmak için kullanmak mantıklı olurdu, değil mi? Aslında, değil…

“Yalnızca merakla motive olunan ve faydalı bir sonuçla ilgilenmeden derin sorulara cevap arayışı, sadece büyük bilimsel keşiflere değil, aynı zamanda en devrimci olan teknolojik atılımlara da götürür.” Konuyu daha da açmak gerekirse; bilimin ancak merak, hayal gücü ve özgür araştırma ile gelişebileceği vurgulanıyor. İşe yaramaz gibi görülen pek çok teorinin, formülün bir amaç uğruna yapılan çalışmalarda nasıl katalizör görevi gördüğü muğlak bir şey olmasa gerek.

The Social Network“, yani “Sosyal Ağ” filminde Mark Zuckerberg’in filmin başlarında, kodladığı sitenin algoritması için arkadaşı Eduardo’nun pencereye yazdığı formüle hayat verip Facemash’i kurması gibi hiç hesapta olmayan şeylerin ortaya çıkması buna güzel bir örnektir.

Faydasız Bilginin Gerekliliği

Faydasız Bilginin Mucitliğe Etkisi

Gelelim Flexner’in makalesine… İnsanlığın hizmetine sunulmuş pek çok bilimsel gelişmenin değerlendirildiği makalesinde böylesi durumları irdeliyor. Keza bugün bilinen pek çok keşfin, ilk ortaya çıktıklarında ne işe yaradığını kimsenin bilmediği, bir nevi fuzuli zaman kaybı, israf, “faydasız” görüldüğünden bahsediyor. Devamında ise aslında devrim niteliğinde olan bir başka keşfin sonucunu doğurduğunu savunuyor. Bu iddiasını Einstein’in görelilik kuramından tutun da radyonun icadına kadar geniş bir yelpazedeki örneklerle destekliyor.

Flexner’in ne demek istediğini soru sorarak açarsak;

Radyonun keşfi Marconi’nin olduğu kadar, radyonun çalışmasını sağlayan şey olan ve bu keşiften yüz yıl önce elektromanyetik teoriyi keşfetmiş olan Maxwell’in de sayılmaz mı?

Bradford Parkinson, Roger L. Easton ve Ivan A. Getting‘in geliştirdiği GPS teknolojisinin (Global Positioning System; Küresel Konumlama Sistemi) icadını mümkün kılan ve bunda faydalanılan görelilik kuramını keşfeden Einstein‘ın da büyük başarısı sayılmaz mı?

Daha da geriye gidersek Einstein’in Görelilik Kuramını keşfi (dolayısıyla GPS’in) bu kuramın temel matematiksel dayanağı olan “Eğri Uzayların Geometrisi”ni keşfeden Gauss’un da büyük başarısı sayılmaz mı?

Maxwell ile Marconi’nin, Gauss ile Einstein’ın çalışmalarını birinden farklı kılan en temel unsur, hem Maxwell’in hem de Gauss’un keşiflerinin ne işe yaradığı ve-veya yarayabileceği konusunda pek çok kimsenin en ufak fikrinin dahi olmamasıydı. Kendileri de bizzat bu denli bir keşiflere yol açacağını tahmin etmemiştir zannımca…

Yapılan bu çalışmalar uzun zaman sonra başka dehaların elinde kullanılabilir bir araç ve evrenin bazı sırlarını açıklayabilen birer fizik kuramı haline dönüştü.

Faydasız Bilginin Gerekliliği Nedir?

Tam bir tanımdan ziyade, Herhangi bir somut kazanım için amaçlanmayan ve salt bir meraktan ötürü yapılan ama keşfedildiği esnada somut bir kazanımı olmadığı için gereksiz gibi görülen, sonrasında ise büyük keşiflere yol açan bilgileri tanımlamak için kullanılır.

Flexner‘ın bakış açısını anlamak gerek. Zira farkına varıyoruz ki pek çok keşif, keşfedildiği zaman ne işe yaradığını kimsenin pek bilmediği, yıllar boyu teoriden ibaret görülmüştür. Bu keşifler araştırılması için bütçenin ayrılmadığı bir başka deyişle yararsız bilgi niteliğinde olan bir başka keşfin sonucunda olmuş.

Bilimin birikerek her daim oluşmaya devam eden basamaklarını düşününce, bu oldukça anlamlı bir şey…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu