Birleşme Yanılgısı (Conjunction Fallacy)
Bu yazımızda, iki olay arasında yanlış bir bağlantı kurarak insanların karar alma süreçlerini etkileyen “birleşme yanılgısı” konusunu inceleyerek, belirsiz durumlarla başa çıkma ve daha doğru değerlendirmeler yapma becerilerimizi nasıl geliştirebileceğimize dair fikirler sunacağız.
Birleşme Yanılgısı Nedir?
Birleşme yanılgısı (İngilizce: Conjunction fallacy), insanların belirsiz durumlarla karşılaştıklarında, iki olayın bağımsız olarak meydana gelme olasılıklarını yanlış değerlendirme eğilimidir. Bu yanılgı, insanların iki olayın birbiriyle ilişkili olduğunu düşünmelerine ve gerçekte bağımsız olan olaylar arasında bir bağlantı kurmalarına neden olur.
Yanılgı ilk olarak Amos Tversky ve Daniel Kahneman adındaki iki psikolog tarafından deneylendirilmiş ve tanımlanmıştır. İkilinin 1983 tarihli çalışması “Extension versus intuitive reasoning: The conjunction fallacy in probability judgment”, birleşme yanılgısı (conjunction fallacy) adını verdikleri olasılık yargılamasındaki hataları ele almaktadır.
Yaptıkları çalışmalarda, insanların iki olayın birleşik olasılığına dair sezgisel değerlendirmeler yaparken, genellikle bu olayların bağımsız olma olasılıklarından daha yüksek bir değer verme eğiliminde olduklarını ortaya çıkarmıştır. Bu durum, insanların olasılık konusundaki sezgilerinin genellikle yanıltıcı olduğunu ve matematiksel gerçeklikten sapabileceğini göstermektedir. Zira kişiler, belirli koşulların tek bir genel şarttan daha muhtemel olduğunu varsayma eğiliminde olmaktadır.
Bu eğilimi, Linda adında hayali bir kadının bulunduğu deney ortamıyla gün yüzüne çıkarmışlardır. Bundan dolayı birleşme yanılgısı aynı zamanda Linda problemi olarak da adlandırılmaktadır. Yaptıkları deneyde Linda adında bir kadının özellikleri hakkında kısa bir açıklama verilir ve ardından da deneklere “Hangi alternatif daha olasıdır?” sorusu sorulur ve iki seçenek verilir.
⭐ “Linda, 31 yaşında, bekar, zeki ve politik olarak aktiftir.”
➡️ Seçenek A: Linda, banka memurudur.
➡️ Seçenek B: Linda, banka memuru ve kadın hakları savunucusudur.
Deneklerin %86’sı gibi büyük bir çoğunluğu, B seçeneğinin A seçeneğinden daha olası olduğuna dair bir cevap verdi. Peki siz olsanız nasıl bir cevap verirdiniz? Aslında matematiksel olarak cevap oldukça basittir. Zira A ve B’nin kesişiminin olasılığı, ne A olasılığını ne de B olasılığını asla aşamaz. Yani doğru cevap A seçeneği olacaktır.
Linda problemi, insanların sezgisel düşünme eğilimlerinin ve temsil etme hevesinin, olasılık değerlendirmelerinde birleşme yanılgısına yol açabileceğini gösterir. Bu deney, insanların iki olayın birbirine bağlı olup olmadığına dair yanlış değerlendirmeler yaparak, belirsiz durumlarla başa çıkma ve karar alma süreçlerinde hatalı sonuçlara yol açabileceğini vurgular.
Ancak belirtmek gerekir ki, yanılgının etkinliğinde hikayenin inandırıcılığı oldukça önemlidir. Zira “akla yakın” ve “mantıklı” hikayeler için sezgisel kavrayışımız buna inanmalı. Linda örneğimizde kendisi ne kadar inandırıcı, etkileyici, canlı tasvir edilirse bu düşünce hatasına düşme tehlikesi de o denli yüksek olmaktadır.
Eğer soru, “Linda 31 yaşındadır. Buna göre aşağıdakilerin hangisi daha muhtemeldir?” Şeklinde sorulsaydı, yanlış cevaba diğerine oranla daha kolay düşülmezdi. Çünkü tasvir inandırıcılığını kaybetmektedir.
Yanılgının etkisini eğitimli kişiler üzerinde de deneyen Daniel Kahneman, uluslararası bir kongredeki akademisyenleri A ve B olmak üzere iki gruba ayırdı. Her iki gruptan da verilen senaryonun ne kadar muhtemel olduğu değerlendirmesi istendi.
➡️ Grup A: Petrol tüketimi % 30 düşüyor.
➡️ Grup B: Petrol fiyatlarının fahiş artışı petrol tüketiminin % 30 azalmasına neden oluyor.
Sonuç yine benzer şekilde sonuçlanmıştır. Zira B grubu kendilerine verilen senaryoya A grubuna kıyasla çok daha fazla inanmıştı.
Bunun üzerine Kahnemann, iki tür düşünme tarzı olduğundan yola çıkıyor; ilki sezgisel, otomatik, doğrudan düşünme. İkincisi ise bilinçli, rasyonel, yavaş, zahmetli, mantıklı düşünme.
Ne yazık ki sezgisel düşünme, bilinçli düşünme henüz daha harekete geçmeden çok önce ortaya çıkmış ve rolü kapmış oluyor.
Birleşme Yanılgısının Nedenleri
Birleşme yanılgısının ortaya çıkmasının temel nedeni, insanların sezgisel düşünme ve değerlendirme süreçlerindeki bazı psikolojik eğilimler ve ön yargılardır. İşte bu yanılgının ortaya çıkmasına yol açan başlıca faktörler:
Temsil etme hevesi: İnsanlar, bir olayın karakteristik özelliklerine dayalı olarak olasılıkları değerlendirmeye eğilimlidir. Bu durum, insanların olayların ilişkili olduğunu düşünme eğiliminde olduğunu ve gerçekte bağımsız olan olaylar arasında mantıksız bağlantılar kurarak karar alma süreçlerinde hatalı sonuçlara yol açabileceğini gösterir.
Sezgisel düşünme: İnsanlar, olasılık değerlendirmelerinde genellikle sezgisel düşünmeye başvururlar. Bu sezgiler, günlük yaşamda karşılaştığımız durumlar için sıklıkla yararlı olsa da, daha karmaşık olasılık değerlendirmelerinde yanıltıcı olabilir.
Anısal erişim: İnsanlar, daha önce karşılaştıkları benzer olaylara dayalı olarak olasılıkları değerlendirmeye eğilimlidir. Bu durum, bireylerin geçmiş deneyimlerine ve anılara dayalı olarak yanlış değerlendirmeler yapmasına neden olabilir.
Kullanılabilirlik ön yargısı: İnsanlar, daha kolay hatırlanabilen veya düşünülebilen bilgilere dayalı olarak olasılıkları değerlendirmeye eğilimlidir. Bu eğilim, bireylerin mevcut bilgilerine dayalı olarak yanlış değerlendirmeler yapmasına neden olabilir.
Birleşme yanılgısını anlamak ve bu psikolojik eğilimlerin farkında olmak, insanların belirsiz durumlarla başa çıkma ve karar alma süreçlerinde daha doğru ve mantıklı değerlendirmeler yapmalarına yardımcı olabilir.
Kaynak: Tversky, Amos; Kahneman, Daniel: “Extension versus intuitive reasoning: The conjunction fallacy in probability judgment”, Psychological Review 90 (4), Ekim 1983, S. 293–331.